İbrahim Günay / Haber7
Dün, Sözcü Gazetesi 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Meclis’te kurulan komisyon tarfından hazırlanan FETÖ raporunun kayıp olduğunu iddia etti. Gazete “FETÖ raporu nerede? Yandı bitti kül oldu” başlığı ile çıkmış raporun akibetini sorgulamıştı.
Haber7.com, Sözcü Gazetesinin sözünü ettiği, ekleri ile birlikte 950 sayfayı bulan, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası Meclis’te kurulan Araştırma Komisyonu raporuna ulaştı.
2 yıl önce dönemin Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a elden teslim edilen 15 Temmuz Darbe Kalkışması raporunun birinci bölümünde FETÖ terör örgütünün genel tarihçesi ve hangi yıllarda ne kadar güçlendiğine dikkat çekildi.
Dönemin Meclis Başkanı Kahraman’a sunulan raporda, örgütün dış güçler tarafından nasıl desteklendiği ayrıntılı şekilde anlatıldı.
İşte rapordaki o çarpıcı detay:
“FETÖ’NÜN EN BÜYÜK ÖZELLİĞİ”
FETÖ/PDY’nin en büyük özelliğinin, ciddi bir dış destek bulabilmesi olduğunu, tüm bu gelişmelere ve yasa dışı bir muhteva sergilememesine rağmen geleceğe dönük potansiyel bir tehdit anlamında örgütün MİT tarafından izlendiğini,
MİT’in konuya duyarlılık göstermesinin örgüt üzerinde olumsuz bir sonuç doğurduğunu, ülke içinde yeterli faaliyetin sergilenemeyeceği fikrinden hareketle F.GÜLEN’in ABD’ye naklinin gündeme geldiğini, bunun örgütün dış destek sağlama ve hareket kabiliyetine önemli katkılar getirdiğini, küresel bir enstrüman niteliğini daha da güçlendirdiğini, bir başka deyimle: Küresel sermayenin izdüşümü konumuna âdeta getirildiğini,
Örgütün kurumlarında yabancı damgalı insanların olduğunu söylemek mümkün olmamakla birlikte, yabancılarla temaslarının aşikar olduğunu, ABD’deki bütün temaslarda yabancılar ve gizli servislerin yer aldığını, yani gizli servisten alınan talimatlarla bu işin yürüdüğünü belirtmiştir.
Diğer taraftan Fetullah Gülen’in hayatını anlatan “Bir Gladyo Projesi The GULEN“ isimli kitaba atıfla Ankara C.Baş Savcılığının hazırladığı Çatı İddianamesinde;
Paul L. Wıllıams Eski FBI Danışmanı: Fetullah Gülen’in 2007 yılında sürekli oturma izni için mahkemeye başvurduğunu, 2007 Kasım ayı içerisinde bu başvurusunun ABD Vatandaşlık ve Göçmen İşleri Bürosu tarafından “Gülen’in CIA ile hem mali hem de siyasi ilişkide olması kuşkusu“ ile reddedildiğini, sonraki süreçte FBI tarafından “Bu adam tehlikeli, bu adamı ülkede tutamayız, geri göndermemiz gerekiyor“ şeklinde mahkemeye bilgi verildiğini, ancak Graham Fuller isimli CIA görevlisinin duruşmanın hakimine “Bu adamın ABD’yi terk etmesine izin veremeyiz, çünkü çok önemli bir varlık“ şeklinde beyanda bulunduğunu ve bu sayede oturma izni alabildiğini, kendisinin bu duruma çok şaşırdığını, üçüncü sınıf bir eğitimi olan adamın CIA tarafından korunmasına anlam veremediğini, bir ara eski istihbarat müdürlerinden Osman Nuri Gündeş ile Fetullah Gülen hakkında sohbet ederken kendisine hitaben “Orta Asya’daki her Gülen okulunda bir CIA ajanının bulunduğunu, Fetullah Gülen’in bugünkü elli Milyara sahip olmasını CIA’nın sağladığını, bu paranın ise Afganistan’dan elde edilen uyuşturucu ticaretinden karşılandığından“ bahsettiğini, CIA’nın dünya çapında bankalar kurduğunu, uyuşturucudan elde edilen gelirlerin bu banka aracılığı ile sisteme sokulduğunu, bu konunun ABD kongresinde de konuşulduğunu, aynı şekilde Türkiye’de uyuşturucuyu kontrol eden mafya ile CIA, Gladyo ve Fetullah Gülen arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu anlatmıştır.
Wayne Madsen, Gazeteci-Araştırmacı Yazar: Kendisine 11 Eylül saldırısından sonra ABD istihbaratında rol oynamış veya oynayan ve Gülen operasyonlarına aşina olan bazı insanlar tarafından Fetullah Gülen’in Kosova ve Bosna savaşlarında CIA’ya çok faydalı olduğundan bahsettiklerini, CIA’nın Yugoslavya’daki iç savaş sırasında Kosova Kurtuluş Ordusu’na ve Rusya’ya karşı savaşan Çeçen gerillalarına silah kaçırmak için İslami şebekeleri kullandığını öğrendiğini, buradandan CIA’nın organize ettiği silah kaçakcılığı ağının ortaya çıktığını, Fetullah Gülen’in ABD oturma izni alabilmesi için CIA’nın Türkiye Masası şefi Graham Fuller, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz ve CIA Analiz Bölümü Direktörü George Fidas’ın kefil olduklarını, sonuçta yargıçların Fetullah Gülen’in faaliyetlerinin ABD’ye faydalı olduğu gerekçesi ile 2008 yılında oturma izni aldığını, ancak Adalet Bakanlığının Fetullah Gülen’in CIA sayesinde ABD’de olduğundan emin olduğunu, ellerinde Fetullah Gülen’i istenmeyen yabancı statüsüne sokacak bilgiler olduğunu beyan etmektedir.
Prof. Dr. Aleksandr Dugın Uluslararası Avrasya Hareketi Başkanı: Fetullah Gülen okullarının NATO’nun jeopolitik lobisinin planlarına hizmet eden bir iletişim ağı olduğunu, Rusya’nın bu durumu fark etmesi üzerine bu okulları yasakladığını, bu okulların bulundukları bölgelerde yabancı casuslar gibi görev yaptıklarını, din, kültür, dil öğretilen düzgün kurumlar olacağı yerde NATO’nun düşünce şeklinin aşılandığını, Rusya gizli servisi KGB’nin elinde Gülen okulları ile ilgili olarak mutlaka bilgi ve belgelerin olduğunu, aksi taktirde kanıt olmadan bu okulların kapatılamayacağını, bu kararın cumhurbaşkanlığı ve ulusal güvenlikten yetkililerinin bulunduğu gizli bir siyasi toplantıda görüşüldüğünü anlatmıştır.
Dr. Leonid Savin Moskova Üniversitesi: Nurcu tarikatların kendine özgü faaliyetlerinin Ukrayna’da fark edilmediğini, Kırım’da benzer bir örgütlenmeye gittiklerini, şu anda aktif olduklarını ve çeşitli Türk yapılanmalarla ve uluslararası İslamcı örgütlerle etkileşim içinde olduklarını, Kırım’da etnik ve dini gerginliğe yol açtıklarını, Kırım Tatarlarının, Kırım bölgesinde kendi devletlerini kurmaya çalıştıklarını, ABD’nin bu operasyonlarda Fetullah Gülen’i kullandığını beyan etmektedir.
Prof. Dr. Asghar Fardi, Tahran Üniversitesi: Gittiği her yerde Fetullah Gülen grubundan birini gördüğünü, bu şahısları, devlet başkanlarının, başbakanların, hareketin Orta Asya’daki alternatifi olarak karşılarına koyduğunu, ABD’nin Kafkaslar da, Orta Asya’da kendilerine karşı bu grubu kullandıklarını ve hala kullanmaya devam ettiğini, bu çalışmaları ile iki tür İslam’ın olduğunu yaymaya çalıştığını, birinci İslam’ın İran modeli olduğunu, bu modelin atom bombası peşinden koşan, İsrail’in dünyadan silinmesini istediğini, ikinci İslam modelinin liderinin ABD’de yaşadığını, birlikte Ortadoğu Projesini yürüttüğünü, ikinci modelin birinci modele karşı kullanıldığını, böylelikle birinci modelin halklara ulaşmasının önünün kesilmesi amaçlandığını, gerçek İslam modelinin Orta Asya’da olduğu imajının yaratılmaya çalışıldığını, Fetullah Gülen grubunun kullandığı isimlerin hepsinin egzotik ve en ulaşılamayacak isimler olduğunu, semavi isimleri içerdiğini, böyle isimlerle insanın küçük, hakir, eli ulaşmayacak, mazlum, zayıf kalacağı bir oluşumun canlandırılmaya çalışıldığı, mesela dağ, toprak, kaya gibi isimlerin olmadığı, ışık, samanyolu, ay, gök, feza gibi isimlerin tercih edildiğini, tüm bunların kesinlikle tesadüf olduğunu düşünmediğini anlatmıştır.
“VEHBİ KOÇ’UN EVİNDE TOPLANDILAR”
1971 yılında Vehbi Koç’un evinde bir toplantı düzenlendiği ve bu toplantıya Fetullah Gülen, Vehbi Koç, dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, ilahiyatçı (Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı) Yaşar Tunagür ve aralarında TSK mensubu olan önemli isimlerin katıldığı iddia edilmiştir. Bu iddia başta uzun bir dönem Gülen’in en yakınında bulunmuş isimlerden biri olan Latif Erdoğan olmak üzere, çeşitli kaynaklar tarafından dile getirilmiştir.
Yaşar Tunagür’ün Fetullah Gülen’den önce İzmir Kestanepazarı Kur’an Kursu’nda yönetici olduğu, Edirne Üç Şerefeli Cami’deki vaizliği sırasında Gülen’le tanışıp derin bir dostluk kurduğu ve kendisinden sonra Kestanepazarı Kur’an Kursu’ndaki göreve Gülen’i bizzat getirttiği bilgileri ile birlikte, Yaşar Tunagür hakkında MİT ile ilişkisi olduğu yönündeki iddialar da dikkate alındığında, bu toplantıda kritik bir görüşme yapıldığı anlaşılmaktadır.
“MİT’E ANGEJE EDİLDİ İDDİASI”
1970’li yıllarda Fetullah Gülen’in Komünizmle Mücadele Derneği üzerinden ABD istihbaratı ile birlikte hareket eden MİT’e angaje edildiği ve Gülen örgütlenmesinin ABD-MİT işbirliği ile kurdurulduğu iddia edilmekte ve söz konusu toplantı bu iddianın en kuvvetli delillerinden biri olarak değerlendirilmektedir.