İşte Abdullah Ağar’ın yazısı;
Kerkük Türkmenleri petrole; “Kara Altun” dedikleri kadar “Kara Lanet” ya da “Kara Bela” da derler.
Faydasını göremedikleri gibi, işgallere, istilalara, sürgünlere, katliamlara ve demografik saldırılara maruz kalmışlardır çünkü.
Şimdi Kerkük’ün 1000 km. kadar güneydoğusunda petrol üzerinden yaşanan derin bir kavga var.
Husi-Suudi Arabistan Kavgası.
Husiler ülkeleri Yemen’de vekil güçler ve hava saldırıları üzerinden sert bir mücadeleye tutuştukları Suudi Arabistan’ı, Suudi Arabistan’da tam kalbinden, ülke üretiminin yaklaşık yarısını karşılayan iki rafineriden vurdular.
Saldırı sonrası rafinenin uydudan çekilmiş görüntüleri yayınlandı
Bunun üzerine Suudi Arabistan’ın radikal bir çıkışla petrol üretimini durdurdu.
Bunun anlamı nedir?
Başta ABD olmak üzere aradığı desteği sunmayan ülkeleri;
– Petrol arzı eksikliği,
– Fiyat çılgınlığı,
– Yaşanacak olası ekonomik çalkantılar ve
– Tetikleyeceği istikrarsızlıklar üzerinden… üstü kapalı tehdit olarak okunabilir.
Bu tepki;
– Suudi Arabistan’ın artık bu savaştan bunaldığını ve ciddi kaygılarının olduğunu gösterdiği gibi,
– Yaptırımlarla boğuşan İran’ın HUSİLER üzerinden Suudi Arabistan’ı ve ABD’nin menfaatleri doğrultusunda/etki ve himayesinde şekillenen küresel ekonomik düzeni baltalamaya dair gücünü/aklını/cüretini/kullandığı kartlarından sadece birini gösterir.
– Suudi Arabistan ise kendi adına Yemen’de etki üreten;
– (Duygusal takviyelere bağlı görece farklı seviyeler üretseler de) İnanç, etki, fedakârlık ve motivasyonları zayıf olan vekil güçler ve paralı askerlerle,
– Son derece pahalı/etkili ve güçlü silah ve savunma sistemlerini har vurup harman savurmayla,
– Kalıcı etki ve derinlik üretmeyen siyaset ve stratejilerle,
– Irak ve Yemen’de İran ve Şii hedeflerine saldırı tehditleriyle… şu ana kadar istediği sonuçları alamadığını ve gerilemekte olduğunu gösterir.
Buna ayrıca:
– Her geçen gün üzerindeki etki ve baskısını arttıran insan haklarını ihlal ve savaş suçu işleme bilgi-belge ve iddiaları da eklenebilir.
-Artık Suudi Arabistan “Nereye ve Nasıl Yürüyor” ve “Bu nereye kadar gider” soruları akla geliyor.
Kendisinden güçlülere rüşvet ve haraç dağıta dağıta, kendisinden güçsüzlerden haraç ve rüşvet ala ala, son derece pahalı sistemlerle güç ve inisiyatif ürete/ üreteMEMEye, Kaşıkçı başta adı karar verici düzeyde vahşi ve kanlı cinayetlere karışmış ve sadece bu nedenle bile her türlü tavize, istismara ve yönlendirmeye açık hale gelmiş Veliaht Prens’le Suudi Arabistan bundan sonra yolu nereye ve nasıl yürüyecek?
Öte yanıyla mezhebi kırılganlık ve düşmanlıklar üzerinden vekaletler savaşına tutuştuğu İran’la baş edebilecek mi?
Bunlarla baş etmeye çalışırken, kimlere ve ne kadar taviz/para vermesi gerekecek?
Türkiye’yi gördüğü her yerde, karşıdaki atlara oynayarak nereye gidecek?
Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Sudan’da vs.
Sonuçta paranın gücüyle de bir yere kadar.
***
Suud tehdidini gerçeğe dönüştürür, İran’ı Suriye, Yemen ve Irak’ta vurur mu?
Peki İran’dan başka hamleler gelir mi?
Örneğin Kudüs gücü ve Kasım Süleyman, yarın Bahreyn ve körfez emirlikleri başta, başka alanlarda da Suud’u sıkıştırmaya kalkarsa, Suud ne yapar?
Hele hele Basra Körfezinde çarşı karışır, Hürmüz boğazı kapanır, Bab-ül Mendep kervana katılır, İran’ın asilleri Kasım Süleyman ve ekürisi ile Şii vekil ve fedaileri Ortadoğu’yu Kel Ali’nin bağına çevirmeye kalkarlarsa ne olur?
Baksanıza Kuveyt şimdiden olağanüstü hal ilan etti bile.
Suudi Arabistan Mısır, BAE, İsrail ve ABD ile geliştirdiği iş birliği ve ittifaklardan istediği desteği alabilecek ve aradığı sonuçlara ulaşabilecek mi?
Belki de kabul ettiği Ilımlı İslam’ın neden olacağı lanetle patlatacağı yeni yer Suudi Arabistan olur?
Belki de Ilımlı İslam soslu Vehhabi radikalizmi daha da sertleşir.
***
Peki ABD, bu tehlikeli tırmanış ve olası senaryolar karşısında ne yapar?
Kontrollü bir kriz üzerinden yeni bir menfaat katmanı üretebilir mi?
Yoksa o da ipin ucunu kaçırıp (!), yeni arayışlara girer, oltasını Şii karasalına ve karasularına sarkıtır mı?
Bilinmez, ama kapitalizmin dişlilerini şu zamana kadar Sünni eksen üzerinden yağlayan ABD, bundan sonra Şii eksen üzerinden bir yıkama yağlama operasyonuna girişir mi?
Böylece Atlantik, Avrasya’ya fena da bir gol atmaz mı?
Olmaz olmaz demeyin.
Burası Ortadoğu.
Asimetrik iş birliklerinin ispatları Irak’ın işgal örgütlerinde ve Afganistan’daki hedef koordinatlarında gizlidir.
Karşılıklı rekabetin, eksenleşmenin, düşmanlaşmanın, çatışma ve savaşların karşılıklı (simbiyotik) faydasını da unutmayalım derim.
***
Bütün bunlara ek, MEE GYY’den ‘Suudi Arabistan’ın ve Pompeo’nun suçlamalarıyla örtüşen’ ilginç, doğru ise ilginç olduğu kadar da önemli bir iddia geldi:
Suudi Arabistan’ın rafinerilerine yapılan bu saldırıların Irak’ın güneyindeki Haşdi Şabi üslerinden kalkan İran droneları ile yapılmış olması.
Gerekçeleri ise şu:
– Ağustos ayı içinde Irak’taki Haşdi Şabi üs ve mühimmat depolarına İsrail tarafından yapılan ve Suudiler tarafından koordine hava saldırıları.
– İran, ABD ve müttefiklerine İran’a yaptırıp, engelleme ve kuşatmaların devam ettiği sürece bölgede istikrar sağlanamayacağı mesajı.
– Suriye’de YPG/PKK/DSG’nin kontrol ettiği bölgelerden İran yanlısı Şii Milislere ve Hizbullah’a yönelik İsrail’in drone saldırılarına karşılık güçlü bir intikam!***
Özellikle son iddia çok ilginç değil mi? YPG/PKK/DSG bölgesinde İsrail varlığı iddiası!
***
Suriye Dışişleri Bakanlığı Birleşmiş Milletler’e (BM) mektup yazarak; omurgasını YPG/PKK’nın oluşturduğu DSG’yi; defacto durum yaratmaya çalışan, ABD-İsrail projesine hizmet eden SUÇLU MİLİSLER olarak tanımlamış ve koalisyon ortaklarının desteğiyle kontrolde tuttuğu bölgelerden çıkartacağı söylemiş.
Yapabilir mi?
Bilinmez ama, uluslararası hukukta Fırat’ın doğusundaki toprak Suriye toprağı.
Hakkı var.
Esad Rejimi ise uluslararası hukukta hala kabul edilen resmi hükümet.
Ve bugün Ankara’da Esat’ın doğal müttefikleri İran ve Rusya ile toplantı var.
Bu nedenle mektubun zamanlaması anlamlı ve manidar.