YANKI YAZGAN
2021.03.02 09:21
Pandeminin en çok etkilediği gruplardan birisi de çocuklar ve gençler oldu. Kendilerini dış dünyaya duyurma araçları sınırlandıkça duygular bastırmakla bir yere gitmediğinden ötürü, bir yol bulup ‘kendilerini’ ortaya koyarlar. Bu nedenle giderek artan oranda birçok çocuk öfke, hırçınlık, içe dönüklük şeklinde davranışlar gösterdi.
Hayat bildiğimiz gibi olmaktan çıktı. İlk defa değil aslında. Çoğumuz için ilk defa olan, hepimizin ama yeryüzünde yaşayan hepimizin hayatının aynı anda topluca ve bu çapta altüst oluşu. Birbirimizin ihtiyaçlarına yetişmemizi zorlaştıran, bir anlamda topluca etkilendiğimiz bu durumda bir başımıza, kendi kendimize kaldığımız bir durumdayız. Duruma ayak uydurmaya çalışırken, yaşam ritmimizde değişiklikler ya da altüst oluşlar ile karşılaşıyoruz. Pandeminin bir iz bırakacağı kesin, ama ne? Yaşamda başka insanların bize ne dediklerini, ne yaptıklarını bile unutuyoruz ama bize hissettirdiklerini asla unutmuyoruz.
EN ÇOK GENÇLER ETKİLENDİ
Bu dönemden en çok etkilenenler gençler. Gençler en çok kayıp ve yas duygusu yaşayanlar. Yakınlarını kaybetmenin dışında başka kayıpları da var. Onlar için gerçekten çok önemli olan arkadaşlıklarını, gizlenme ya da aileden ayrı olma duygularını kaybettiler. Okula gidememenin yanı sıra birçoğu mezuniyet törenleri gibi bir ‘tamamlama’nın işareti olan ve hatırlamaya değer önemli günleri kutlayamadılar. Yetişkinler, gençlerin önünde bu tür şeyleri yaşamaları için daha çok zamanları olduğunu düşünseler de, bu zamanında yaşayamadıkları heyecanların, sevinçlerin, paylaşımların her biri onlar için birer kayıp.
Evden üniversite için ayrılmış gençler belli bir bağımsızlığı tam yakalamışken, eve dönmek zorunda kaldıklarında büyük bir kayıp hissine kapıldılar. Bu dönemi de birbirleriyle teselli bularak geçiriyorlar. Bu süreçte, bu yaş grubunda arkadaşlara düşkünlük ve insani ilişkilerin değerine dönük farkındalık arttı. Dolayısıyla, başkalarının kıymetini anlama veya başkalarıyla ilişkilerin değerini bilme gibi 30’lu 40’lı yaşlarda yaşanabilecek farkına varmalar özellikle lise çocukları için daha erken olacak gibi gözüküyor.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUKLAR
Özel gereksinim tanımı oldukça kapsamlı. Değişik sebeplerden dolayı zihinsel veya bedensel gelişimi okulda sunulanlardan faydalanmak için özel düzenlemeler gerektiren çocuk diye tanımlayabiliriz. Benim klinik olarak en çok ilgilendiğim grupta ‘Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, öğrenme güçlüğü, otizm spektrum bozukluğu’ gibi nörogelişimsel zorlukları olan çocuklar yer alıyor. Bu çocukların, bir kısmı devletin destek sistemlerinde kayıtlı, bir kısmı henüz dokümante edilmemiş, kaba bir hesapla eğitim almakta olan çocukların yüzde 15’e kadar varan bir bölümünü oluşturuyorlar. Okul ortamlarında bu özel gereksinimlerin karşılanmasıyla ilgili büyük sıkıntılar ve eksiklikler zaten vardı, bunların aşılması için önemli çabalar gösterilse de hem bu uzaktan eğitim dönemi hem de Covid-19’a bağlı düzenlemeler çerçevesinde bu gruptaki çocukların zararlı çıkmasından dolayı endişe duyuyorum. Çünkü bireyselleştirme ve özel gereksinim ihtiyacının karşılanmasına bir türlü sıra gelmiyor. Önce engeli olmayanlarla ilgilenelim mantığı engelliler ile ilgili bütün olumlu söylemlere rağmen uygulamayı etkileyen genel bir eğilim. Engellilere verilen eğitimin bir lütuf gibi sunulması, eşitlik ilkesinin ve çocuk haklarının gerekliliği olarak değil de iyilik gibi yapılıyor olması, pandemi dönemindeki beklentilerin tamamen ortadan kalkması gibi durumlar kendilerine hedef koymakta zaten zorluk yaşayan bu çocukların üzerindeki görece olumlu etkileri olumsuza çevirebilir.
EĞİTİM EŞİTSİZLİĞİ
Eğitimin uzaktan veya online araçlarla yapılıyor olması yeni olmasa da, yaygınlaşması yeni. Hem ebeveynler hem de çocuklar hem de eğitimi tasarlayarak uygulayacak olanlar bu durum için hazırlıklı değildiler. Dolayısıyla, herkesin gereken hazırlığı aniden ve birbirinden çok farklı imkânlara sahip olarak yapabiliyor olması durumu bambaşka hale getirdi.
Eşitsizlik okulların açık olduğu koşullarda da mevcuttu; uzaktan eğitim bu eşitsizliğe bağlı çatlağı derinleştirdi, genişletti. Eşitsizlik sadece internet, tablet vb. erişim olanaklarındaki eşitsizlikle sınırlı değil. Eşitsizliğin yoksulluk ve yoksulluk tarafındaki çocukların evlerinde beslenme ve barınma zorlukları, ev içi şiddet gibi problemleri daha fazla; okuldan yoksun kalma ev ortamının problemlerinden uzaklaşmaya engel oldu.
SOSYAL GELİŞİM
Okul, çocuğun sadece akademik gelişimini değil sosyal gelişimini de oluşturuyor. Bazı çocuklara okulla ilgili ne düşünüyorsun diye sorduğumda, okula döner dönmez bütün arkadaşlarımı – en sevmediklerimi, “kötü” çocukları bile- kucaklayacağım, çünkü hepsini özledim, diyorlar. Her ne kadar sosyal medyada ya da başka dijital oyun sitelerinde birlikte olma şansları olsa da bu birlikteliğin etkileşim kalitesi açısından bahçede birlikte koşuşturma, top oynama, yan yana oturup konuşmayla henüz kıyaslanabilir düzeyde olmadığı söylenebilir. Yeni arkadaşlıklar kurma, ilişkileri geliştirme ve derinleştirme fırsatları hemen hemen ortadan kalkmış vaziyette. Kendilerini dış dünyaya duyurma araçları sınırlandıkça, yüzeyselleştikçe, duygular bastırmakla bir yere gitmediğinden ötürü, bir yol bulup “kendilerini” ortaya koyarlar. Bu nedenle daha önce hiçbir problem tanımlamamış olanlar da dahil olmak üzere giderek artan oranda birçok çocuk öfke, hırçınlık, taşkınlık, bir kısım çocuk içe dönüklük, durgunluk, zihinsel olarak yavaşlama şeklinde davranışlar gösterdi.
***
Başkalarının dertleri
Travmatik bir olayı, kayıbı ve sonrasını bizzat yaşamamış olsak da başkalarının sıkıntılarını ‘uzak’tan görmek, çekilen acıyı hissetmek, hissederken çaresizliğe kapılmak da travmatize olmayı kolaylaştırır. Acıya ve ölümlere tanık olup bir şey yapamamanın verdiği güçsüzlük, tanımasak da insan olarak aynı zemini paylaştığımız için ölümlerin ve yakınlarının üzüntüsü herkese yayılır. Pandeminin ruhsal dünyamızda yarattığı etkilerin hepsini travma kapsamında değerlendirebilir miyiz, her birimiz aynı şekilde mi etkileneceğiz gibi birçok sorunun cevabı araştırılmakta. Ancak içinde olduğumuz dönemi ruhsal ve bedensel bütünlüğümüzü koruyarak atlatmak, bu dönemi bir büyüme gelişme dönemi olarak yaşamak için beraberce düşünmeye, duygularımızı ortaya koymaya ve dayanışmaya her zamankinden çok ihtiyacımız var.
***
En sık yaşanılan duygu: Bunalmışlık
Salgın hayatımızın sosyal ve duygusal iklimini bozmuştur. Karar alma ve risk değerlendirme mekanizmalarımız iyi işlememektedir. Salgının travmatik etkilerinin belirlediği sosyal duygusal iklim düşünüşümüzü ve riskleri değerlendirme biçimimizi etkilemektedir. Yapılan anketlerde en sık yaşandığı bildirilen duygular öğretmenler tarafından en çok/sık belirtilen duygular: tedirgin, kaygılı, üzgün, endişeli, huzursuz ve bunalmışlık oldu. Öğrenciler tarafından en sık belirtilen duygular: sıkılmış, kaygılı, tükenmiş, öfkeli, huzursuz ve bunalmışlık olarak tanımlanmaktadır.
Korku ve kaygı, bitmek bilmeyen belirsizlik ve sürekli değişen duruma uyum sağlamanın getirdiği yüksek stres düzeyi risklerin doğru biçimde değerlendirilmesini engeller, riskleri azımsamayı ya da olduğundan büyük görmeyi doğurur. Riskleri doğru değerlendirebilmek için fiziksel ve duygusal güvenlik ortamının, açık ve saydam bilgi ve veri aktarımının sağlanması gereklidir.
Neden BirGün?
Bağımsız bir gazete olarak amacımız, insanlara hakikati ulaştırarak ülkede gerçek bir demokrasi ve özgürlük ortamının yeşermesine katkı sunmak. Bu nedenle abonelikten elde ettiğimiz geliri, daha iyi bir gazeteciliği hayata geçirmek, okurlarımızın daha nitelikli ve güvenilir bir zemin üzerinden bilgiyle buluşmasını sağlamak için kullanıyoruz. Çünkü banka hesabını şişirmek zorunda olduğumuz bir patronumuz yok; iyi ki de yok.
Bundan sonra da yolumuza aynı sorumluluk bilinciyle devam edeceğiz.
Bu yolculukta bize katılmak ve bir gün habersiz kalmamak için
Bugün BirGün’e Abone Ol.
BirGün; seninle güçlü, seninle özgür!
BirGün’e Destek Ol