Kiminle konuşsak “Daha önce böylesi bir yoksullukla karşılamamıştık” diyor. İstanbul’un göbeğinde oturan Nuran ve Şerif çifti de aynı şeyi söylüyor. Mahalleye getirilen mobilya artığı odunları yakıyor, içi boş buzdolabının fişini çekiyor.
Rıfat Kırcı/Havva Gümüşkaya
İstanbul’un tam göbeğinde, ülkenin en zengin ilçelerinden biri Şişli’de yoksulların sıkışıp kaldığı bir mahalle Kuştepe. Yüzlerce metre yüksekliğe uzanan gökdelenlerin arkasında kaybolup gidiyor. Orada Şerif ve Nuran Pil çiftinin evine konuk olacağız. Mahallenin başındaki polis karakolunu geçtiğimiz andan itibaren sokakta halı yıkayan kadınlara, gruplar halinde sohbet eden gençlere, yalınayak koşuşturan çocuklara ve çiçek demetleri yapan yaşlılara rastlıyoruz.
Sokağa çıkma yasağı var ama herkes dışarda bir iş peşinde. Yabancı olduğumuzu hemen fark ediyorlar. Her biri ayrı ayrı kime geldiğimizi, neden geldiğimizi sorguluyor. Bir anda mahallenin çocukları sarıyor etrafımızı “Abla nereye gideceksiniz?” diye hep bir ağızdan soru yağmuruna tutuluyoruz. Gideceğimiz yeri bulmamızda yardımcı olmaya çalışıyorlar. Derken doğru sokağı buluyoruz. Şerif abi bizi evinin önünde bekliyor.
Küçük bir bakkalın üst katı burası. Önce giriş kapısından geçiyoruz ardından demir parmaklıklı merdivenleri tırmanıyoruz. Nuran abla da kapıda bekliyor, buyur ediyor içeriye. İçerde soba yanıyor. Belli biz geleceğiz diye ateşi harlamış. Salonda oturup sohbet etmeye başlıyoruz. Şerif abi 60 yaşında, bebek yeleği ve gözlük satarak para kazanmaya çalışıyor. Nuran abla ise 56 yaşında, kronik rahatsızlıklarından dolayı çalışamıyor. Zaten eve giren tek düzenli gelir de Nuran ablanın aldığı 565 liralık engelli maaşı.
İSYAN ETMEYE BAŞLADIK
Ülkede 4-5 senden beri ekonomik kriz olduğunu söylüyor Şerif abi, “Ama insanlar pandemi döneminde daha iyi anlıyorlar” diyor. Aslen Adapazarlı olan Şerif abi, 40 senedir Kuştepe’de yaşıyor. Esnaflık yaptığını söylüyor ama başarılı olamadığını düşünüyor. “Zor şartlar altında geçinmeye çalışıyoruz” diyor.
“Daha önce allah sonumuzu hayretsin diyorduk, şimdi Allah taksiratımızı affetsin diyoruz. Çünkü artık isyan etmeye başladık. Böyle gideceğini sanmıyorum.”
Sohbetimiz esnasında pandeminin Kuştepe’ye etkilerinden bahsediyoruz. Mahallede 20 bin kişinin yaşadığını söylüyor Şerif abi, çoğunluğunun Roman vatandaşlar olduğuna dikkat çekiyor: “Bizim mahallemiz kozmopolit bir yer. Burada öyle varlıklı insan bulmak zor. Çoğu bugün bulduk bugün yedik şeklinde yaşayan insanlar. Roman vatandaşların yoğunlukta yaşadığı bir semt. Buradakilerin çoğu esnaftır. Boya atölyelerinde çalışırlar. Pandemi döneminde hepsinin durumu vahim. Kadınlar ev işlerine giderdi şimdi onlar da gidemiyorlar. Buradaki insanlar her şeye muhtaç. Yokluktan gayri meşru işler yapmaya başlıyorlar. Kimse hayatından memnun değil. İnsanların artık AK Parti’ye güveni de kalmadı. 5-6 sene öncesine göre 180 derece değişen insanlar var. Mesela bir komşumuz vardı, koyu AK Partiliydi şimdi sohbet ediyoruz, bambaşka konuşuyor. Bugün seçim olsa birinci parti çıkacağını zannetmiyorum.”
TAVUK, PEYNİR LÜKS…
Mahallenin genel ekonomik durumunu Nuran abla anlatıyor: “Burada çoğunlukla çiçek satanlar, ev işlerine gidenler var. Çiçek satmaya yollara gidiyorlar. Günlük eline ne geçerse. Parayı kazanıp da kenara koyabilen insan yok burada. Tavuk alıyorduk eskiden o da pahalandı. Peynir de alınmıyor artık lüks oldu. Biz iki kişi olduğumuz halde alamıyoruz.”
BUZDOLABININ FİŞİNİ ÇEKİYORUM
Ne yiyip, ne içiyorsunuz, diye soruyoruz Nuran ablaya, TV ünitesinin altındaki dolabı gösteriyor. Bakliyat türü kuru gıda ve un var birkaç paket. Belediyeden gelen sosyal yardım olduğunu anlatıyor Nuran abla, “Ben genellikle bunları pişiriyorum. Büyükşehirden 100 liralık sosyal yardım kartı var. Onunla da bir şey alamıyoruz ki. Sosyal yardım olmazsa bunların hiçbirini alamayız. Bir teneke yağ 80 lira olmuş. Et alamıyorsun zaten. Ayda iki sefer kıyma alırsak işte yemeklere katıyoruz. Et kokusu gelsin yeter diyorum. Buzdolabının fişini çekiyorum. Yok ki içinde bir şey, niye çalışsın elektrik yaksın.”
Şerif abiyle birlikte buzdolabını açıyoruz. İçinde iki kutu yağ, bir kutu peynir ve yoğurt kabı var kayda değer. Bir de Nuran ablanın ilaçları var rafta.
HASTALIK GİZLENİYOR
Salgın hemen her hanenin içine girmiş durumda. Ancak burada yaşayanlar genellikle sokakta çalışıyor. Evlerine ekmek getirebilmek için mecburen dışarı çıkıyorlar. Önceden maske bile takılmıyormuş, şimdi önlemleri artırmış polis. Çoğu kişinin hastalığını gizlediğini söylüyor Nuran abla, “Mecbur dışarı çıkıyor, çalışıyor insanlar ne yapsın?” diyor.
Şerif abi ve Nuran ablanın evi bir salon ve bir odadan oluşuyor. Evin altında bakkal var. Üstte ise çatı yok, bu nedenle tavan su çekiyor ve ev çok zor ısınıyor. Tavan su çekmesin diye dışarıdan evin üstüne 300 liraya aldıkları naylonu germişler. Ay başını korku ile beklediklerinini anlatıyor Şerif abi: “700 lira kira veriyoruz buraya ayın 1’i kira günümüz valla kara kara düşünüyoruz ne yapacağımızı. Her gün 50 lira atmaya çalışıyorum. Çocuk yelekleri satıyorum ama satış olmuyor ki.”
Mahallenin en ucuz evlerinden birinde oturuyorlarmış. Hemen karşılarında, Kağıthane sınırları içine giren ve kentsel dönüşümle yapılan apartmanları gösteriyor Şerif abi “O evlerin kiraları 1500-1600 lira” diyor.
TANESİ 1 LİRAYA BEBEK BEZİ
Kimse hayatından memnun değil diyor Nuran abla, “Nasıl memnun olsun ki düşünün sabah kalkıyor, alıyor kucağına çiçeğini yola çıkıyor. Günde 100 lira kazanamıyor. Pazara gitsen 4 parça bir şey alsan bitiyor o para. O parayla evine yemek mi alsın, çocuklarına bez mi alsın? Aşağıdaki bakkalda tane ile bez satılıyor. Markasına kalitesine göre koymuş adam, 1 lira ya da 1 buçuk lira arasında tanesi. Günde bir tane bez alıyorlar. Belediye daha önceden dağıtıyordu ama şimdi bez dağıtmıyor. Halk ekmek alıyoruz, ucuz diye. O da yetişebilirsek, hemen bitiyor ekmek, kalmıyor.”
Belediyenin verdiği kömürü yaktıklarını söylüyor Nuran abla, “Bu sene çok yoğunluk var sanırım az verdiler. Geçen yıl daha çok vermişlerdi. Arada kapının önüne kamyonlarla odun getiriyorlar. Bu mobilya atölyelerinden falan arda kalanları getirip döküyorlar. Tüm mahalleli gidip oradan alıyoruz” diyor. Şerif ağabey de arada arkadaşının motoruyla çıkıp odun topladıklarını söylüyor. Çöp kenarlarına konulan sandalye, koltuk gibi şeyleri topluyorlarmış. O sırada soba geçmesin diye odun getiriyor Nuran abla, mobilya artığı odunları atıyor sobaya.
Geçinilmediğini söylüyor Şerif ağabey, asgari ücretin en az 4 bin lira olması gerektiğini anlatıyor: “Bir işçinin işe ilk girdiği andan itibaren eline 4 bin lira para geçmesi lazım. Geçinilmiyor. Eskiden orta direk vardı şimdi öyle bir şey kalmadı. Sadece zengin ve fakir var. Geleceğe dair artık hiçbir umudum yok.”
Çaylarımızdan son yudumumuzu alıyoruz. Misafirperverlikleri için teşekkür ediyoruz Şerif abi ile Nuran ablaya ve tekrar görüşmek üzere ayrılıyoruz yanlarından. Mahalleden geçerken yılbaşı çiçeği taşıyan çocukları görüyoruz…