Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması için öncü danışmanlık hizmetleri sunan Escarus (TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı A.Ş.), 5 Haziran Dünya Günü’nde biyolojik çeşitlilik kaybının olumsuz etkilerine dikkat çekti. Birleşmiş Milletler öncülüğünde yüzden fazla ülkede 1974 yılından bu yana her yıl 5 Haziran tarihinde kutlanan Dünya Çevre Günü’nde bu sene temanın biyolojik çeşitlilik olduğunu hatırlatan Escarus Proje Direktörü A. Ece Sevin, “Dünya Çevre Günü’nün amacı çevremize verdiğimiz zararların tüm canlıların ve gezegenin hayatını tehlikeye attığına dair farkındalık yaratmak. Her yıl farklı bir temanın öne çıkarıldığı bu özel gün, dünya çapında hükümetler, şirketler ve insanlık için farkındalık yaratılması açısından çok önemli bir fırsat. Çevre felâketlerinin sürekli arttığı, iklim değişikliğinin fiziksel etkilerinin gündelik hayatta hissedilmeye başlandığı 2020 yılı için belirlenen biyolojik çeşitlilik teması, gezegenimizin dengeli sürdürülebilir büyümeyi kaldırabilmesi için olmazsa olmazlardan bir tanesi” dedi.
Doğanın, insani kalkınma ve sağlıklı sürdürülebilir büyüme için en önemli kaynak olduğunu ifade eden Sevin sözlerine şöyle devam etti: “Günümüzde her yıl 13 milyon hektar ormanlık alan yok oluyor, bugüne kadar 3,6 milyar hektarlık alan da çöle dönmüş durumda. Arazi kayıpları dünyanın beşte birini ve 1 milyar insanın hayatını doğrudan etkiliyor. Soluduğumuz hava, içtiğimiz su ve gıda kaynaklarımız için bu kayıpların önüne geçmek zorundayız. Biyolojik çeşitliliğin korunması sağlığımız için de çok önemli. Örneğin kanser ilaçlarının %70’i doğal bitkilerle veya doğadan esinlenmiş ürünlerle üretiliyor. Biyolojik çeşitliliğin korunması, tüm dünyayı etkisine alan Covid-19 krizi gibi zoonotik bulaşıcı hastalıkların önüne geçilmesinde de çok büyük bir ekten. Birleşmiş Milletler Çevre Programı, 2016 yılında zoonotik bulaşıcı hastalıklardaki artışı gözlemlemiş, insanlarda görülen bulaşıcı hastalıkların %75’inin zoonotik olduğunu belirtmiş ve bu hastalıların ortaya çıkışları ile ekosistemlerin sağlığı arasında yakın bağlantılar olduğunu belirtmiştir. Biyolojik çeşitlilik kaybının önüne geçmek hepimizin sorumluluğu. İnsanlığın ve gezegenimizin geleceği için tüm kişisel faaliyetlerimizde ve iş modellerimizde çevre, toplum ve ekonomik büyümeyi bir arada gözeten sürdürülebilir kalkınma prensiplerini gözetmeliyiz.”
|