İşte Taha Dağlı’nın o yazısı:
Katar yayın organı El Cezire televizyonunun İngilizce kanalı, Barış Pınarı harekatında PKK-PYD’ye bir türlü “terör örgütü” demedi, diyemedi.
Operasyonla ilgili haberlerin tamamında PKK teröristlerinden “Kürt savaşçılar” diye bahsedildi.
El Cezire’nin uluslararası Arapça yayın yapan kanalında ise PKK-Kürt farkına dikkat çekildi.
Arapça kanalın bu hassasiyeti maalesef aynı yayın organının İngilizcesinde yer bulmadı.
Aslında bu durum hiç de şaşırtıcı değil.
Çünkü El Cezire İngilizce daha önce de benzer tutumu defalarca sergiledi.
Mesela 2013’teki Gezi olayları sırasında yaptılar aynısını.
Hükümeti suçlayan, gezicileri aklayan dil kullandılar, yayınlarında.
15 Temmuz darbe girişiminin 3. Yıldönümü öncesinde de skandal bir yayına daha imza attılar.
6 Temmuz 2019 tarihinde, “Türkiye cesur gazetecilere göre bir yer değil” adlı bir belgesel yayınladılar.
O skandal belgeselde firari üç kişiyle röportaj yapıldı.
Biri Mahir Zeynelov, biri Çağlar Kaplan, diğeri Can Dündar’dı.
Biri FETÖ, biri PKK diğeri hepsiyle irtibatlı firari üç kişi, Katar’ın himayesindeki belgeselde, “cesur gazeteci” olarak tanımlandı.
El Cezire İngilizce kanalı, teröre destek veren firarilere “cesur gazeteci” derken, Türkiye’yi de “özgür basın düşmanı ülke” diye tanımladı.
Bu belgeseli hazırlayan İngiliz muhabir, Türkiye’ye elini kolunu sallaya sallaya girip çıkabiliyor, yalan haberlerini, terör propagandalarını, rahatlıkla, hiçbir engelle karşılaşmadan yapabiliyor.
Kendi ülkesinde Julian Assange skandalıyla ilgili tek kelime edemezken, Türkiye’de FETÖ ve PKK propagandasını yapıyor üstüne üstlük Türkiye’yi “özgür basına düşman bir ülke” diye lanse etmeye kalkıyor.
Biraz daha geriye gidecek olursak, El Cezire İngilizce’nin uluslararası misyonunu belki daha net anlayabiliriz.
2012’de Suriye’deki iç savaşın birinci yılında Suriyeli muhalifler İdlib’i rejimden almayı başarmışlardı.
O tarihte PYD ya da DAEŞ gibi terör örgütleri bugünkü gibi palazlanmış değillerdi.
Savaş rejimle muhalifler arasında geçiyordu.
Ve Özgür Suriye Ordusu rejimin en önemli kalelerinden biri olan İdlib’e özgür Suriye bayrağını çekmişti.
Suriyeli muhaliflerle birlikte İdlib’e giren gazetecilerden biri El Cezire İngilizce kanalının muhabiri Anita Mcnaught’du.
Daha önce CNN ve BBC’de çalışan 1965 doğumlu İngiliz savaş muhabiri Anita Mcnaught, İdlib’te El Cezire’nin canlı yayını için kamera karşısına geçtiğinde başörtüsü takmıştı.
Başörtüsünü din değiştirip Müslüman olduğu için değil aksine algı operasyonu için kullanmıştı.
İdlib’i Suriyeli muhalifler alınca kadınlara zorla başörtüsü taktırılıyor izlenimi veren bir yayına imza atmıştı.
Sonrasında tepki gelince heyecanlandığından dolayı başörtüsü taktığını iddia etmişti.
Oysa yaptığı apaçık ortadaydı.
İdlib’i “İslamcılar aldı artık burada başörtüsü zorunlu” demeye getiriyordu.
Katar’ın da desteklediği Suriyeli muhaliflerin zaferine, “radikal” bir gölge düşüren El Cezire muhabirinin yaptığı algı operasyonu sonraki yıllarda daha net ortaya çıktı. İdlib ilerleyen dönemlerde “radikal unsurlar” bahanesiyle defalarca bombalandı. Bugün hala İdlib’de sivillerin tepesine bombalar iniyor.
El Cezire Arapça kanalını tenzih ediyoruz.
Onlar El Cezire İngilizce gibi değiller.
Ama şu da var ki ikisi de aynı patronun kanalları.
El Cezire İngilizcenin muhabirleri bir çok ülkede El Cezire Arapçanın ofisinde beraber çalışıyor.
Bu sıkıntıyı hatırlatıldığında El Cezire Arapça çalışanları “onlar farklı biz farklıyız” diyor.
O zaman Katar’ın politikalarına da ters düşen yayınlara imza atan El Cezire İngilizce’nin bizzat Katarlı patronları tarafından uyarılması gerek.
Zira yaptıkları iş, hem yalan haber ve terör propagandasına giriyor hem de Katar’ın politikalarını zedeliyor.
Çalışanlarının çoğu İngiliz çoğu BBC ya da CNN kökenli.
Ama aldıkları maaş Katar’dan.
Suudi Arabistan ya da BAE gibi ülkeler, yayın organlarında kendilerine yönelik en ufak tehdit içeren her satırı cezalandırıyor.
Katar ise bu konuda sınırsız özgürlük tanıyor.
Sınırsız özgürlük ise PKK-PYD gibi terör örgütüne “savaşçı” dedirterek, yalan habere dönüşüyor.
Yoksa mesele El Cezire İngilizcenin PKK’ya “terörist” dememesi değil.
Bu kendi bilecekleri bir şey.
Tarafsız gazetecilik bahanesiyle göz göre göre yalan söylemeyi, terör örgütünün yanında saf tutmayı tercih ediyorlar.
Oysa PKK’yla mücadele eden Suriye Milli Ordusu yani Suriyeli muhaliflerin 2011’den bu yana Türkiye ile birlikte en büyük iki destekçisinden biri kendi patronları olan Katar yönetimiydi.
Burada merak edilen konu Katar’ın ne düşündüğü.
Sonuçta dünyada hiçbir yayın organı yok ki kendi politikalarına ters düşen yayınları yaptırsın.