Sosyal Medya Uzmanı ve Marmara Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Murat Kırık, Haber7 GÜndem Masası’nın konuğu oldu. Editör arkadaşımız İbrahim Can’a konuşan Kırık masum gibi görünün paylaşımların küresel algı operasyonlarına nasıl malzeme olduğunu anlattı.
“Yazılı gazete bitti” gibi, adeta klişe olmuş bir söz var, yaklaşık 10 yıldır söyleniyor. Aynı şeyi internet medyası için de söyleyebilir miyiz? Yoksa erken mi? İleride yazılı ve görsel basının yerini sosyal medya alır mı?
1960’lı yıllardan itibaren Amerika’da askeri muhaberat amaçlı bir teknoloji ortaya çıkıyor. 70’lerin sonu 80’lerin başına doğru da yavaş yavaş üniversitelerde “internet” dediğimiz teknolojinin kullanılması ve daha sonra da Microsoft’un “PC” dediğimiz ilk kişisel bilgisayarı ortaya çıkartmasıyla birlikte yavaş yavaş internet bilgisayarlara da girmeye başlıyor. 1993’ten itibaren de TÜBİTAK ve ODTÜ’nün birlikte geliştirdiği Türkiye Üniversiteler ve Araştırma Kurumları Ağı (TÜVAKA) projesi Türkiye’de internetin kapılarını açıyor. 2000’li yıllarla birlikteyse DSL adını verdiğimiz abone hatları eş zamanlı şekilde telefon görüşmesi ve internet bağlantısının kurulmasını sağlıyor. Böylece internetin maliyeti gittikçe azalıyor. Basın ve medyada da dönüşüm yaşanıyor. Günümüzde; yeni medya çağında yaşıyoruz.
Habercilik asla bitmez. Geçmişte insanlar mağara duvarlarına figür çizerdi. Günümüzde de bunun yerini emojiler aldı. Biz emojilerle iletişim kurmaya başladık. Bu da, zamanla internet teknolojisine sıkı sıkıya sarılmamıza sebep oldu.
Gazete tirajlarının düştüğünü görmekteyiz. Ama bununla birlikte internetin gelişmesiyle birlikte farklı internet haber sitelerinin ortaya çıktığı, haberciliğin internete kaydığı, basılı gazetelerdeki yer sınırının ortadan kalktığı, sıcak haberlerin hızlı bir şekilde aktarıldığı bir yapıya kavuştuğu durumdayız.
Şu an baktığımızda da, içinde bulunduğumuz Haber7 de bu alandaki ilklerin arasında yer alıyor.
Bu noktada sosyal medya gelişim gösterdi, internet haber siteleri etkisini kaybetti gibi yorumlara asla katılmıyorum. Yapılan araştırmalarda, istatistiklerde insanların inanılır, güvenilir haber kaynaklarının daha çok internet haber siteleri olduğunu görmekteyiz. Özellikle Z Kuşağı’nda yapılan araştırmalarda baktığımızda hala internet haber sitelerinden haberlerin okunduğu, içeriklerin göz önüne alındığını görebilmekteyiz. Dolayısıyla burada internet haber siteleri bitti, artık sosyal medya çıktı demek çok ütopik olur. Tam tersine, bu iki ağın; yani internet haberciliği ve sosyal medyanın birbirini desteklediğini görebilmek mümkün.
Ancak şunu da söylemek lazım: İnternet haberciliğini hangisi öldürür? “Clickbait” diye tabir ettiğimiz, sadece hit kasmak adına yalan haberlerin, farklı başlıkların ortaya atıldığı; görsellerle haber içeriklerinin birbirlerini tutmadığı türden içerikler, haber siteleri bu noktada ikinci planda kalıyor. Günümüzde özgün haber çok kıymetli. Ajanslardan geçen haberlerden ziyade, Haber 7 gibi kendi ekibinin, kendi oluşturduğu haberlerin okunması, bu noktada vatandaşlar adına büyük önem arz ediyor. Çünkü diğer haber siteleri de kaynak göstererek buralarda yer alan özgün haberleri, içerikleri alabiliyorlar.
Sosyal medyada linç kampanyaları ve algı operasyonları yapılıyor. Bunun örnekleri ülkemizde de dünyada da çok. Mesela Fransa’da Sarı Yelekliler mevzusu var, Hong Kong’taki olaylar var. Ve bu sadece sosyal medya kullanıcılarının “masum” tweetlerinden ziyade, küresel çapta bir algı operasyonuna dönüşebiliyor…
Her ne kadar internet denetimsiz bir saha olarak görünse de, bugün haber sitelerinin hepsinin künyesi vardır, sicil kaydı bulunmaktadır. Ancak bizim sorunumuz sizin az önce ifade ettiğiniz sosyal medyada. Bir internet haber sitesinden ziyade kullanıcılar sosyal medyada hap bilgileri sunduklarını iddia ettikleri haber siteleri oluşturuyorlar. Bunlar zamanla takipçilerini de artırıyor. Özellikle dezonformatif, manipülatif, gerçekliği ispatlanmamış içerikleri paylaşıyorlar. Bu sefer internet medyasında yer almayan içerikler sosyal medyada hızlı bir şekilde yayılmaya başlıyor. İnsanlar da zamanla, gerçekten inanmasalar da oradaki bilgilere, “çamur at izi kalsın” mantığıyla acaba demeye başlıyorlar. İnsanlar zamanla “çok olan doğrudur” algısına kapılmaya başlıyorlar. Ancak şunu söylemek lazım, bugün özellikle Twitter için ayrı bir parantez açmak lazım. Türkiye’de algı operasyonlarının merkezi özellikle Twitter’dır. Twitter, bugün siyasal iletişim açısından da çok önemli bir mecra haline gelmiştir. Bu yapı Amerika Birleşik Devleti merkezli olduğundan dolayı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti herhangi bir terör örgütünün yaptığı algı operasyonunda, manipülatif içerikte herhangi bir bilgi istediğinde, ne yazık ki istediği bilgiyi alamıyor. Çünkü, “Biz sizin yasalarınıza ve mahkemelerinize tabi değiliz. Bu bizim için ifade özgürlüğüdür” diyor.
Ama ben size başka bir örnek vermek istiyorum. Hong Kong’da suçluların Çin’e iadesi konusunda eylemler düzenleniyor. Biliyorsunuz, Çin’de Twitter, Google gibi mecralar yasak. Ancak VPN diye tabir ettiğimiz sanal ağ geçitleri ağlarıyla buralara erişim sağlanıyor ve paylaşımlar yapılıyor. Ancak ne yaptı hemen Twitter, YouTube ve Facebook? Buradaki hesapları hemen askıya aldı. Ama Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi sürecindeki algı operasyonları oluşturulmaya başlandı. Aynı durum geçtiğimiz dönem Zeytin Dalı Harekatı’nda da meydana geldi. Ancak bu dönemde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı gerekli bulguları istemesine rağmen, bu bilgiler Twitter tarafından verilmedi. Verilmediği gibi hesaplar askıya da alınmadı. Ama aynı durum, ABD aleyhine Çin menşeili hesaplardan yapılan tweetlerin kaldırıldığı, silindiği, hesapların askıya alındığı, Youtube hesaplarının kapatıldığı, Facebook hesaplarının sorgusuz sualsiz kapatıldığını gördük. Buradan da sosyal medyanın aslında çok büyük bir güç olduğunu, ancak bu güç kimin elindeyse onun lehinde kullanıldığını da görmek mümkün.
Yakın zamanda bir araştırma yapıldı. ABD Başkanı Trump’ın de seçim kampanyasında kullandığı gündeme geldi. “Post-truth” yöntemi. Olmayan bir şeyi sürekli söyleyerek insanları doğru olduğuna ikna etmek. Bu yöntem aslında önceden de var. Osmanlı’nın son dönemlerinde, 27 Mayıs ve 28 Şubat süreçlerinde sürekli birtakım iddiaların gündeme getirildiğini görüyoruz. Medyanın bu gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeri geldiğinde bir devleti batırıp, bir devlet kurabiliyor. Acaba biraz da tehlikeli mi? İyi bir okur doğru bilgiye nasıl ulaşabilir?
Medya her dönemde bir kuvvet durumundadır. Biliyorsunuz, yasama-yürütme-yargı dediğimiz üç kuvvet var. Daha sonra buna dördüncü kuvvet olarak medyayı soktuk. Hatta bu dördüncü kuvvetten ziyade şu an günümüzde medya birinci kuvvet durumundadır. Yani yargı, yasama ve yürütmeye bir şekilde algılarla yönetmeyi sağlayan bir yapıya sahip. Bir şekilde gazeteyi, televizyon kanalını denetlemek oldukça kolaydı. RTÜK var, bir içerik olduğunda siz vatandaş olarak RTÜK’ü arıyorsunuz ya da CİMER’e bilgileriyle, belgeleriyle bildiriyorsunuz. Ancak internet öyle bir mecra ki, bunun kontrol denetimi çoğu zaman söz konusu olamıyor. Örneğin; Türkiye’ye yayın yapan bir haber sitesisiniz. Sitenin sunucularına baktığınızda Amerika’da, Fransa’da ya da Hollanda’da olduğunu görüyorsunuz. Siz erişim engeli koysanız bile o bir şekilde yolunu buluyor. Kapatmak ve erişim engeli koymak bu noktada çözüm olmuyor. Toplum tarafında algılara hükmedilmesi, bilinçaltına doğrudan mesajların gönderilmesi ister istemez toplumda da “ne oluyor” havası oluşturmaya başlıyor, bir korku atmosferi oluşturuyor. Sosyal medyada çok yoğun şekilde kullanılan içerik, bir haber sitesi tarafından da sosyal medya kaynak gösterilerek alınıyor. Medyanın temel işlevlerinden birisi haber vermektir. Ama bu haberi doğru ve tarafsız vermek zorundadır. Her ne kadar günümüzde bu yapı kaybolsa da medya sağduyulu olmak zorundadır. Vatandaşının yanında yer almalıdır. Ama ne yazık ki burada medya kendi çıkarları doğrultusunda, kime yakınsa, hangi siyasi partiye yakınsa bu şekilde içerikler veriyor ve “sosyal medya terörü” dediğimiz, “toplum mühendisliği” diye tabir ettiğimiz mesajlar göndererek, bilinçaltlarını bulanıklaştıran, insanlara karşı linç oluşturmayı sağlayan, iyi bir insana yaftalamada bulunarak o insanı kamuoyu önünde kötü gösteren işlere imza atıyor. Bu durum da özellikle terör örgütlerine yakın, terör örgütlerinin lehine içerikler sunan, yayınlar yapan kurumların da ekmeğine yağ sürüyor. Bir bakıyorsunuz, o kuruluş, sosyal medyadan atılan bir tweeti ekrana koyarak onun üzerinde saatlerce toplum mühendisliği oluşturuyor. Bu noktada vatandaşlara, kullanıcıları çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Ne yapmamız gerekiyor? Mutlak surette devletin resmi kurum ve kuruluşlarından bilgileri teyit etmemiz gerekiyor. Güvenilir yayın organlarından kıyas yoluna gitmemiz gerekiyor. Güvendiğiniz bir haber sitesi bir içerik mi oluşturdu? Hemen ona da inanmayın. Farklı bir siteden kıyas yoluna gidin. İşte dijital okur-yazarlık burada. Medyada gönderilen mesajların, sürekli toplumun bilinaçaltına doğrudan hükmedeceğini bilmeli ve kıyas yoluna giderek, her türden içeriği takip ederek doğruyu, yanlışı bizim bulmamız gerekiyor.
Haber içeriklerini okumak, anlamlandırmak, analiz etmek oldukça önemli. Bunu ilkokul mezunu da yapabilir, üniversite mezunu da yapabilir. Önemli olan medyadaki mesajları doğru anlamak, anlamlandırmak, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu çözebilme yetisine sahip olmak. Ama bunun için çok okumamız gerekiyor. Sosyal medyanın etkisinden kurtulmak için çok okumak gerekir, herhangi bir içeriği doğrudan paylaşmak hata olur. Belli bilince ulaşmamış bireylerde hasara neden olabiliyor.
İlk bilgiyi ben aldım, şu saatte deprem olacakmış dediğiniz an, sosyal medya trollerinin de ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Sağduyulu olmak çok önem arz ediyor.
“Muhafazakar” medyanın gücü özellikle son yıllarda arttı. Sizce bu güç gereği gibi kullanılabiliyor mu? Okurlara yaptığınız gibi medya temsilcilere de tavsiyeleriniz var mı?
Günümüz teknoloji çağı. Her ne kadar sosyal medyayı, televizyon yayın içeriklerini eleştirsek de artık toplumun bu mecralardan haber aldığını, bu mecraları izlediğini bilmemiz gerekiyor. Bunu ne liberal medya, ne muhafazakar medya ne de diğer yayın organları yok sayabilir. Bu noktada hemfikir olmamız gerek.
Medya sanki günümüzde teknolojik dönüşümü tam merkezden yakalayamadı. Adaptasyon sürecini biraz geç yaşadığını düşünüyorum. YouTube bugün Z kuşağının tam merkezinde yer almaya başladı. Ancak bugün baktığınızda birçok yayın organının hala sanki klasik olarak metni geç, spotu geç, manşeti at, fotoğrafı at geç şeklinde haber yaptığını görüyoruz. Artık bu tarz haberler okunmuyor, izlenmiyor, takip edilmiyor. Resmi, daha soyut dille konuşulan, daha belli bir yaş grubunun üstünde olan haberler gençleri cezbetmiyor. Belki şunu söylememiz gerekiyor: Muhafazakar medya her ne kadar güçlü olsa da gençleri yakalayamadı.
Gençleri yakalayamamasının sebebi; dijital yerli ve dijital göçmenler dediğimiz iki farklı ayrım var. Dijital göçmenler kimlerdir? Yavaş yavaş teknolojiye adapte olmaya çalışan annelerimiz, anneannelerimiz, dedelerimiz… Akıllı telefon kullanmayı bilgisayar kullanmadan önce başlayanlar için internet haberciliği belki çok önemli olsa da artık günümüzde Instagram, Twitter haberciliği gibi kavramlar çıkmaya başladı. Ne yazık ki biz bunu günümüzde hakkıyla kullanamıyoruz. Bunun sebebiyse, biraz gelenekçi yapıya sahip olmamız. Bir dönüşüm yaşanıyor ama bu dönüşümden korkuyoruz. Neden korkuyoruz biliyor musunuz? Teknoloji gelecek, haberciliği değiştirecek. Biz bunlara adapte olamayacağız. Ne yapalım, eskiyi savunalım. Böyle yaptığınızda yeniliklere adapte olamıyorsunuz. Yeniliklere adapte olmayınca ne oluyor? Ülkenin, toplumun geleceği olan gençleri kaçırıyorsunuz. Gençleri kaçırmak ne demek? Kendi sonunuzu getirmek oluyor. Bu gençler ileride anne-baba olacaklar, akademisyen olacaklar, mühendis olacaklar, doktor olacaklar, avukat olacaklar, belki medya mensubu olacaklar.
Nasıl internet haber siteleri hala klasik; ajanstan ben geçeyim haberi diye düşünüyorsa… Hala o resmi dili kullanıp gençleri cezbedecek dili kullanmıyorsa, emojileri kullanmıyorsa, biz resmiyiz, bunu aşamayız diyorsa, o eşiği geçemiyorsa korkarım ki muhafazakar medya için gelecekte çok büyük sıkıntılar baş göstereceğini ben şimdiden görüyorum. Medyayı revize etmemiz şart. Türkiye’deki tüm yayın kuruluşlarının, teknolojik gelişmelere tam adaptasyon içinde olması gerekiyor. Kendimizi güncellememiz şart. Özellikle ben bunu muhafazakar medya için söylüyorum. Çünkü birbirini taklit eden mükerrer haberler, mükerrer televizyon kanalları ortaya çıkıyor. Özgünlüğümüz nerede? Özgün olmak, başkasının bakamadığı perspektiften bakmak ve yeri geldiğinde özeleştiri de yapmamız gerekiyor. Biz acaba nerede hata yaptık deyip, doğru noktada mıyız deyip sorgulamamız büyük önem arz ediyor. Eğer bunu yapmazsak, biz aslında bir yayın organı olarak sorunlarımızı da görmezsek, kanserli bir hastanın, kanserden ölmesi gibi bu tarz yayın organları da geleceğe kalamaz görüşündeyim. Eğer kendilerini acilen güncellemezse gelecekte çok büyük sıkıntılar yaşanacağını görmek pek de zor değil.
Ali Murat Kırık, bir internet sitesinin, televizyon kanalının ya da gazetenin genel yayın yönetmeni olsa, yapacağı ilk iş ne olurdu?
Öncelikle ben hitlerime bakarım. Yani benim hangi haberlerim daha fazla okunuyor. Daha sonra biliyorsunuz farklı web analiz araçları var. Bu araçlardan, özellikle yaş ve saat aralıkları benim için oldukça önem arz eder. Önce kendi raporumu hazırlarım. Daha sonra benim hitlerimin kaçı doğrudan haber sitesinin isminin yazısıyla geliyor, kaçı arama motorundan geliyor, kaçı sosyal medyadaki paylaşımlarımdan geliyor. Önce buna bakarım, özeleştiri yapmam lazım. Benim ekibimden ziyade önce kendime bakmam lazım.
Rapordan sonra yayın politikamı değerlendirmem lazım. Gerçekten tarafsızlığımı koruyabiliyor muyum? Gerçekten vatandaşların istediği bilgiyi sunabiliyor muyum? İkinci olarak ekibimle dijital medyaya her anlamda hazır mıyım? Ekibimde uyum var mı? Dördüncü yapacağım iş, ne yapabilirim de gençleri kendime adapte edebilirim? Belki dört dedim ama belki en başta bunu koymam gerekiyor. Öyle farklı bir gençlik geldi ki, bilgi birikiminin doruk noktasına ulaştığı ama zaman zaman da bilgi kirliliğine maruz kalan bir yapıdayız şu an. Benim yapacağım işlem şu olurdu: Gençler nerede? Gençleri nasıl cezbedebilirim? Kısa kısa videolar. Özellikle Instagram’da. Instagram geleceğin en önemli mecrası haline gelmeye başladı. Artık Instagram’da gençler. Instagram’da uzun uzadıya haberler değil, doğrudan kısa videolar.
Gençler YouTube’da, Instagram’da. Ben sadece hit alayım dediğiniz an yavaş yavaş yok olmaya başlarsınız. Ama siz ekibinizi sosyal medyaya adapte ederseniz, hatta sosyal medya için özel haberler yaparsanız; misal, Kanal 7 var mı evet var. Akşam ana haberi seyrediyorum. Ama Haber7’nin de bir ekibi var. Editörüme git sor derim. Televizyonda iki dakikalık haber yerine ben burada istediğim kadar koyarım. Benim süre sınırım söz konusu değil. Bu röportajı X bir gazeteye koyduğunuz an temel noktaları vermeniz gerekiyor. Dolayısıyla bu mecralardan iyi faydalanmalı, iyi kullanmalıyız. Bunu kendi lehimize nasıl kullanabiliriz, sosyal medyanın bizcesi… Instagram, Twitter, YouTube’u nasıl kullanabiliriz? Bazen animasyon, bazen kısa videolarla bunu yapmamız gerekiyor. Haber sadece haber yapmak değildir. Kitle iletişim araçlarının bir görevi de medyanın görevidir.
Şunu söyleyebilir miyiz: Şu an Tiktok uygulaması var. YouTube’da gerçekten çok ahlaksızca videolar var. Az önce dediniz ki teknolojiyi yakalamazsanız gençleri kaçırırsınız? Acaba burada bizim hatamız var mı? Ne yapmak lazım?
YouTube gibi, Tiktok gibi sosyal ağlarda fenomen isimler çıktı. Bunlar, dijital çağda ‘kanaat önderi’ konumunda. Hani geçmişte nasıl siyasetçiler vardı, sanatçılar vardı, onların yerini şimdi mecralardaki kanaat önderleri almaya başladı. Gençler bunları rol model almaya başladı.
Peki internet yayın organlarının acaba kaçı gençleri alıp da, güncel bir tartışmayı ortaya sunuyor? Ya da gençlerin oluşturduğu içerikleri kendi hesaplarından oluşturuyor. “Gençlik Meclisi” diye bir yapı oluştursalar. Farklı fikirlerde olan gençlerin bir araya toplanıp, olayları büyüteç altına aldıkları bir yapı olsa. Daha sonra biz bu yapıyı internet ortamında seyretsek. Daha sonra o gençler internet sitesini yavaş yavaş takip etmeye başlasa… Yavaş yavaş gençleri de bu sürecin içerisine dahil etsek kötü mü olur? Gençleri, 50-60 yaşındaki insanların yaptığı haberlerle cezbetmemiz çok zor. Dijital uçurum çok açıldı. Onu kapatmak için o yaş grubuna yakın insanları tabiri caizse kullanmamız gerekir. Yavaş yavaş apolitik olan genç, dünyada bir şeyler oluyor demeye başlayacak. Ama biz hala 10 sene önce bunu yaptık, 20 sene önce bunu yaptık deyip geçmişe baktığımız an, geleceği kaçırmış oluruz. Evet, geçmişten ders alıp, yatırımımızı geleceğe ve gençlere yapmamız gerekiyor.
Habercilik asla bitmeyecek. Yapı, ortam değişecek… Geçmişte dumanla haberleşiyorduk. Şimdi ne yapıyoruz? WhatsApp’ta, SMS aracılığıyla iletişim sağlıyoruz. Yarın da olacak. Habercilik bitmeyecek, dönüşüm içerisine girecek. O dönüşümü kaçırırsak, ülke adına da büyük sorunlar meydana gelir, medya adına da büyük sorunlar meydana gelir. İşte o zaman biz sosyal medya trollerine, sosyal medya terörüne teslim oluruz.
Gelişmeleri kaçırma korkusu… Sabah kalktığınızda ilk anda elimize akıllı telefonumuzu alıyoruz. Son açıklanan 2019 dijital istatistiklerine göre Türkiye’de bir kullanıcının günlük ortalama internet kullanım süresi 7 saat 15 dakikadır. Türkiye’de bir kullanıcıya günlük düşen ortalama sosyal medya ziyaret süresi 3 saat 9 dakikadır. Çok yüksek rakamlar değil mi bunlar? Çünkü elinizden düşmüyor. Bir olay olduğunda biz onun teyidine sosyal medyadan bakıyoruz. Sosyal medya çağımızın afyonu durumuna geldi. Bunu doğru ellerde kullanırsanız sorunların çözümünde etkili bir silah olur ama yanlış ellerde imha edici bir silah olarak görürsünüz. Günümüzde de özellikle terör örgütleri imha edici bir silah olarak kullanıyorlar.
Burada vatandaşlara çok önemli görev düşüyor. Toplumu etkileyen bir olayda insanlar malzeme haline getirilmemeli. Bir deprem siyasi malzeme haline getirilmemeli. Hepimiz aynı gemideyiz, batarsak beraber batacağız, çıkarsak beraber çıkacağız. Burada vicdan ve sağduyunun muhakkak olması gerekiyor.
Sosyal medyayı kullanan gençlere 3 tavsiye verecek olsanız…
Teyit: Doğruluğu yanlışlığı bilinmeden bir haberin paylaşılması domine etkisi oluşturur. Doğruluğunun teyit edilmesi lazım.
Saygı: İnsanların farklı görüşleri olabilir. O laiktir, sen muhafazakarsındır. Birbirine saygı duyması gerekiyor. Asla kırıcı olmamalıyız.
Vicdan: Sadece birilerini kötülemek adına, kendi devletinin düşmanı olmaması gerekir. Biz bu devletin ekmeğini yiyoruz. İktidarlar gelir geçer, Türkiye devleti baki kalır. O yüzden yapacağınız en ufak bir içeriği vicdanınınızın süzgecinden geçirmesi gerekiyor.
Gazeteci olmak isteyen gençlere 3 tavsiye verecek olsanız?
Araştırmak: Bilgileri araştırmak çok önemlidir. Araştırarak doğruyu-yanlışı görebilirsiniz.
Özgün olun: Başkasını taklit etmeyin, insanlar sizi taklit etsinler. Rol model gördüklerinizin aynısını yapmayın.
Tarafsızlık: Bir şeye körü körüne bağlanmayın. Atilla Hocamız, “Gazeteci olmak önce adam olmak” derdi. Önce insan olalım. İnsan olmak vicdanlı olmayı da gerektirir. Yanlışa yanlış demek, doğruya doğru demek çok önemli.
Gazetecilik hayali olan gençlere 3 kitap tavsiyesi verir misiniz?
Anadolu Ajansı’nın çok güzel bir kitabı var; Muhabir. Mutlaka bunu almaları gerektiğine inanıyorum. Bu mesleğe adım atacakların ne yapması gerektiği gibi bilgilerin hepsi var.
İkinci olarak Oya Tokgöz hocamızın “Temel Gazetecilik” kitabı.
Üçüncü kitabı Atilla Girgin hocamızın “Haber Yazma” kitabı.