İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuşma yaptı. Akşener, yaptığı konuşmaya 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlayarak başladı. Bir milletin kalıcı zaferlerinin eğitim ordularıyla mümkün olduğunun altını çizen Akşener, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Hazreti Ali’nin ‘Bana bir harf öğretenin bin yıl kölesi olurum’ sözünü, ifadelerinde kullanan Akşener, “Ne muhteşem bir söz değil mi? Ama maalesef, bu muhteşem sözden feyz alamayanlar,öğretmenlerimizi hep hor gördüler. Buradan iktidardakileri uyarıyorum; kurt kışı geçirir ama, yediği ayazı unutmaz.” dedi. Libya açıklarında Türk gemisine yapılan hukuk dışı baskını da değerlendiren Akşener, “Önceki gün Akdeniz’de yaşanan olay, bizim için bir milli güvenlik meselesidir. Alman fırkateyninin, Yunanlı bir komutanın yönetiminde, Türk bandıralı gemimizde yaptığı hukuksuz arama, bir anlamda sınır ihlalidir. Çünkü, uluslararası sulardaki bir gemi, bayrağını taşıdığı ülkenin toprağı kabul edilir. Herhangi bir şüphe olması durumunda, yapılması gereken, Türkiye’ye bilgi verilmesi, Türk makamlarının da gerekli prosedürü çalıştırmasıdır. Ne var ki, tam aksini yapıp, baskın yapmayı tercih ettiler. Bunu, basit bir işmiş gibi geçiştiremeyiz. Hükümetten, uluslararası hukuktan doğan haklarımızın, hukukumuzun korunması için,gerekli adımları atmasını bekliyorum.” dedi. Akşener: Baskını basit bir işmiş gibi geçiştiremeyiz Bu vesileyle Avrupa Türk Konfederasyonu’na bağlı derneklerin, Almanya ve Fransa’daki etkinliklerinin yasaklanmasını da kınadığını dile getiren İyi Parti Lideri Akşener, “Mesela Almanya’da, yasalar gereği, Avrupa Türk Federasyonu’na bağlı vatandaşlarımız, kendilerini ‘Vatansever’ olarak tarif ederler. Toplantılarında, yaşadıkları ülkenin bayraklarını asmayı eksik etmez, yaşadıkları ülkelerin yasalarına ve geleneklerine saygı gösterirler. Avrupalı Türklerin bu zarif tutumlarına rağmen, Almanya ve Fransa hükümetleri, Türk Bayrağı’ndan rahatsız oluyorlarsa, diyecek bir şey yok. Ancak, bu kararların ardında başka hesaplar varsa, şimdiden uyarmak istiyorum; medeniyetleriyle övünen her iki ülkenin bu kararı, her şeyden önce insan hakları ihlalidir. Avrupa’da yaşayan Türklerin temel haklarını yok saymak, Milletlerimiz ve ülkelerimiz arasındaki ilişkilere zarar verir. Hiçbir Avrupalı iktidar da, Türk düşmanlığını iç siyaset malzemesi yaparak bir şey kazanamaz. Buradan ilan etmek isterim ki; siyasi pozisyonları ne olursa olsun, Türk Konfederasyonu üyesi vatandaşlarımızın sonuna kadar arkasındayız.” ifadelerini kullandı. Meral Akşener, konuşmasında koronavirüs vakalarına da değindi. Akşener, “Biliyorsunuz, pandemi nedeniyle, Türkiye diken üstünde. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara göre, vaka sayılarında, salgını yoğun yaşadığımız Nisan ayının bile üstüne çıktık. İlk günden beri yaptığımız bir öneri var; ‘En az 2 hafta karantina ilan edin, bu iş kontrolden çıkıyor’ diyoruz. Haklı çıkmaktan da çok üzgünüz. Çünkü kaybettiğimiz canlar bizim canımız. Ama görüyoruz ki, iktidar hala pansuman tedbirlerle durumu idare etmeye çalışıyor.Buradan Sayın Erdoğan’a bir kez daha sesleniyorum; gelin, en az 14 günlük bir karantina uygulayın. Aşı umuduna kadar Türkiye rahatlasın. Ama bunu yaparken, işletmeleri ve çalışanları ayakta tutacak tedbirleri almayı ihmal etmeyin. İşletmelere nakit desteği verin. Çalışanlara nakit desteği verin. Biz bu konuda ısrar ettikçe, beyefendilerin ilk tepkileri işin ekonomik boyutu oluyor. Oysa, Türkiye’nin parası var. Türkiye’nin gerekli desteği verecek gücü var. Bütün mesele iktidarın kimi tercih ettiği… İktidar, 19 yıldır yaptığı gibi, eşini dostunu, müteahhidini mi tercih edecek? Yoksa milletini mi tercih edecek? Bu kadar basit.” dedi. Akşener, “İktidarın bu yanlış tercihinin sonuçlarını, hep birlikte yaşıyoruz. Yarım yamalak alınan önlemler, destek görünümlü krediler yetmiyor. İşletmeler kapanıyor. Vatandaşlarımız işsiz kalıyor. Devlet, bu günler için var. Devlet, bugünlerde elini taşın altına koymak için var. İktidar işini yapmadıkça olan milletimize oluyor. Maalesef bu durum bir zihniyet meselesi. 19 yılın sonunda bu zihniyetin bizi getirdiği nokta çok açık; Dün biriken ne varsa sattılar, Bugün de geleceğimizi ipotek altına alıyorlar. Dün zaten gitti, bugün zarardayız ve bu yönetim anlayışıyla, yarınımız da artık tehlikede” dedi. Akşener sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülkesinin geleceğini düşünen, ülkesini kalkındırmayı hedefleyen bir anlayış, öncelikle çocuklarına yatırım yapar. Gelişmiş ülkelerde çocuk haklarının gelişmiş olmasının, çocuklara yatırım yapmaya büyük önem verilmesinin, temel sebebi işte budur. Atatürk’ün de, Cumhuriyet’in daha ilk yıllarında, çocuklarımıza ve gençlerimize büyük önem vermesinin sebebi de tam olarak budur. Çünkü çocuklarını düşünmeyen bir zihniyet, geleceği inşa edemez. Ne yazık ki çocuklarımıza gereken önemi vermiyoruz. UNICEF’in 2020 raporuna göre, Türkiye, 41 ülke arasında, çocuk politikaları konusunda, maalesef en başarısız ülke. Çocuklarımızın üçte biri, yoksulluk sınırının altında yaşarken, yalnızca yüzde 53’ü hayatından memnun. Bu oran Hollanda’da yüzde 90, Meksika’da yüzde 86, Hırvatistan’da yüzde 82. TÜİK’in verilerine göre; 5-17 yaş grubunda, çalışan çocuk sayımız 720 bin. Aralarında 5 yaşındaki çocuklarımız bile var… Resmi rakamlar böyleyse, gerçeğini siz düşünün. Okuyacakları yerde, Oyun oynayacakları yerde, ekonomik şartlar nedeniyle, hayatın yükünü omuzlayan çocuklarımız var… Çocuklarımızın çalışma sebeplerinin başında, yüzde 40’a yakın bir oranda, aile ekonomisine destek sağlamak geliyor. Yani yüzbinlerce aile, bu desteğe muhtaç. Ankara, İzmir ve İstanbul’da, düşük ve orta gelirli ailelere mensup, yaklaşık 3000 çocukla yapılan araştırmaya göre, çocukların değiştirmeyi en çok istedikleri şey, adaletsizlik ve eşitsizlik. Ne kadar acı, değil mi? Çocuklarımızın dramı maalesef bununla da bitmiyor. Adli Sicil kayıtlarına göre, çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında, son 8 yılda yüzde 29 artış oldu. 2019 yılında, tam 11 bin 446 çocuğumuz, aile mahkemesinin kararıyla, 16 yaşında evlendirildi. İşlerine geldi mi dillerinden düşürmüyorlar ama, bundan 100 yıl önce, Osmanlı’da evlenme yaşı kızlarda 17, erkeklerde 18’di. Böyle utanmazlık olur mu? Bir de onca kavganın, gürültünün arasında unutulan, kimsesiz çocuklarımız var. Her birinin hayatı, adeta bir trajedi. İnsanın söylerken boğazı düğümleniyor. Bakın size bir rakam vereyim; Türkiye’de, sadece yurtlarda 13 bin 867 çocuğumuz var. Koruyucu aile yanındaki çocuklarımızın sayısıysa 7 bin 259. Sokakta yaşayan kimsesiz çocuklarımızla ilgiliyse, maalesef net bir bilgi yok. Eğer çocuklarımızın, yetersiz beslenmeden doğan vitamin eksikliği nedeniyle, 2-3 yaşına geldikleri halde dişleri çıkmıyorsa, ortada büyük bir sorun var demektir. Eğer kız çocuklarımız, sırf kanunlar yetersiz diye, küçücük yaşlarında anne oluyorsa, ortada büyük bir sorun vardır demektir. Eğer “Sek sek oynama yaşındaki kız çocuklarıyla evlenilebilir.” diyen sapıklar, her yerde kol geziyorsa, ortada büyük bir sorun var demektir. Eğer iktidar, 19 yıldır çocuklarımızın içinde bulunduğu durumu görmezden geliyorsa, ortada büyük bir sorun var demektir.” Türkiye ekonomisine ilişkin eleştirilerini sıralayan Akşener şunları söyledi: “Her fırsatta söylüyorum; ‘Ülke yönetmek ciddiyet ister’ diyorum. Ciddiyet, kaşları çatmak değildir. Ciddiyet, sorunlara paydaşlarıyla birlikte çözüm aramaktır. İşte Hatice Hanım bize, bazı gerçekleri aktardı. Devleti yönetirken sergilenecek ciddiyet, bu seslere kulak vermek, böyle duyarlı insanlarla kafa kafaya vererek, sorunu çözmektir. İyi Parti olarak, kurulduğumuz günden bu yana, bir uyarıda bulunuyoruz. Diyoruz ki; gelin şu, ‘faiz sebeptir, enflasyon sonuç’ saçmalığını terk edin. Yanlış teşhis, yanlış tedavi demektir. Hastalığı yenmek için, önce teşhisi doğru yapmak lazım. Ne var ki, Sayın Erdoğan hatada ısrar ediyor. Fazla geriye gitmeye gerek yok, partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin başladığı Temmuz 2018’den bu yana, Türkiye ekonomisinin, ekonomik göstergelerine göz atmak yeterli. Temmuz 2018’de, vergi gelirinin yüzde 10’u faiz ödemelerine gidiyordu. Bu bile, o zaman yüksek bir orandı ama, bugün, milletin bin bir zorlukla ödediği vergilerin, yüzde 20’si bir avuç faiz lobisine gidiyor. Yine Temmuz 2018’de, devletin iç ve dış borç toplamı, 1 trilyon liraydı. Bugün, 1,9 trilyon liraya ulaştı. Son iki yılda, yanlış borçlanma stratejisinin bütçemize maliyeti, 135 milyar lira oldu. Yani, Sayın Erdoğan’ın Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve damat inadı bize 135 milyar liraya mal oldu. Yani, pandemiyle mücadele için, bütçeden millete yapılan doğrudan yardımların 13 buçuk katı, ağaların dillerinden düşürmedikleri faiz lobisine fazladan ödendi. Çelişkiye bakar mısınız?… Bir yandan iki lafın birinde, faiz lobisinden şikayet ediyorlar, diğer yandan faiz lobisine en çok parayı kendileri kazandırıyorlar. Türk Ekonomisi, bu iktidar yüzünden, her yıl yurt dışına 15 milyar dolar faiz ödüyor. Yine son iki yılda, bu ucube sistem ve beceriksiz yöneticiler yüzünden, Türkiye’nin uluslararası rezervleri, 70 milyar dolar eridi. Net rezervlerimiz, eksi 40 milyar dolar oldu.Yani cep delik, cepken delik… 2017 yılı sonunda, kamu açığımız 56,2 milyar liraydı. 2020 yılı sonunda, bunun 297 milyar liraya ulaşacağını, bizzat hükümetin kendisi söylüyor. Bütçe açığını, üç yıl içinde 5,3 kat artırmak, sadece beceriksiz yöneticilerle açıklanabilecek iş değil. Bu bir sistem sorunu. Bu sistem Türkiye’yi, Türkiye de bu sistemi artık taşıyamıyor. Nitekim, damat gidiyor, dolar düşüyor. Kayınpeder konuşuyor, dolar yine yükseliyor. İktidarın, küçük ortaklarıyla birlikte, ülkemizi soktuğu bu kısır döngü, Türkiye’yi daha fazla taşıyamaz.” “Bu durumu onlar da görüyor” diyen Akşener, “O nedenle, ekonomi hızla uçuruma sürüklenirken, beyefendiler fellik fellik bir çıkış arıyorlar. Sayın Erdoğan, vitrini değiştirmekte arıyor. Damat Bakan, ardına bakmadan kaçmakta arıyor. Yeni ekonomi yönetimi de, politika faizini 475 baz puan artırmakta arıyor. Politika faizi oranları; Japonya ve İsviçre’de eksi, Avro bölgesinde sıfır, ABD’de yüzde 0,25, Polonya’da yüzde 0,1, Brezilya’da yüzde 2, Güney Afrika’da yüzde 3,5, Hindistan’da yüzde 4, Rusya’da yüzde 4,25 iken, faiz karşıtı Sayın Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de, yüzde 15’e yükseltiliyor. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Sayın Erdoğan’ın teorisinin tam tersine, ‘Enflasyon sebep, faiz sonuçtur’ diye açıkça ifade etti. Böylece Türkiye’yi deneme tahtası, Türk milletini de denek gören zihniyet iflas etti. Ama bu deneyin faturası ağır oldu, milletimizin önüne Sayın Erdoğan’ın tabiriyle acı reçete kondu. Şimdi de, durumu reform vaatleriyle idare etmeye çalışıyorlar. Ama ilk günden anladık ki, çaresizlik içinde yapılan bu açıklamaların hiçbirinde samimi değiller. Sayın Erdoğan; ne sende, bahsettiğin reformları yapacak, siyasi irade var, ne ekibinde, bu reformları hayata geçirecek, nitelik var…” dedi. Akşener sözlerini şöyle sürdürdü: “‘Adalette reform’ dedin, ertesi gün, ana muhalefet partisinin lideri tehdit edildiğinde, sus pus oldunuz. ‘Ekonomide reform’ dedin, ballı ihalelerle eşi dostu zengin etmeye tam gaz devam ettiniz. ‘Faiz lobisi’ dedin, faizleri arttırdınız. “Döviz lobisi” dedin, merkez bankasının 100 milyar dolarını çöpe attınız. “Deprem yardımları” dedin, milletin parasını lüks konutlara harcadınız. “Vergide reform” diye verginin vergisini topladın, götürüp yandaşlarına hakkediş diye yatırdınız. “Sağlıkta reform” dedin, kamu hastanesi bırakmadınız. “Eğitimde reform” dedin, öğretmenleri mevsimlik işçiye çevirdiniz. “Bürokraside reform” dedin, memurluğu ekabir partililere peşkeş çektiniz. “Demokrasi reformu” dedin, tek adam rejimi kurdunuz. Milletin derdi tencereyi kaynatmak, senin derdin sarayda sefa sürmek. Kendi koltuğunu kurtarmayı, bu millete reform diye pazarlamayı artık bırak Sayın Erdoğan! Daha geçen hafta söyledim: “Bu faiz artışı ateş düşürücüdür, hemen tedavi başlamazsa, piyasa tekrar faiz artışı talep eder.” dedim. Ne oldu? Dün, doların tekrar 7,90’a kadar yükseldiğini gördük. Reform vaatlerinizin altının ne kadar boş olduğu, samimi olmadığınız, çok kısa sürede anlaşıldı. Kurda aşırı bir dalgalanma var. Bu da, piyasada fiyatın oluşmasını engelliyor. Geçen hafta dinlemedin, bu hafta tekrar söylüyorum. İnat etme, bu sefer sözümü dinle. Kalıcı adımları hemen atın. Beni dinlemezsen, daha yüksek faiz artışları yapmak zorunda kalacaksınız.” Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Atılacak adımlar belli. Yüksek faizle, sıcak parayı ülkeye çekmeye yönelik politikalar, hiçbir zaman çözüm olmamıştır. İç ve dış siyasetteki en küçük dalgalanmada, piyasa daha yüksek faiz talep edecektir. Bu iktidar sayesinde Türkiye’nin sorunları yapısallaştı. Yapısal tıkanıklık, ancak yapısal müdahalelerle aşılabilir. Bu ucube sistemin bizzat kendisi sorun üretiyor. En büyük yapısal çözüm, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden vazgeçmektir. En büyük yapısal çözüm, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmektir.” “Salgının yeniden arttığı bu günlerde gelir kaybına uğrayan küçük esnafımıza, mutlaka, karşılıksız ve doğrudan gelir transferi yapılmak zorunda. Enflasyonun zaten yüksek olduğu, dış kaynak ihtiyacının aşırı arttığı bu ortamda, Türkiye, iç talep kaynaklı büyüme yerine, ihracat kaynaklı bir büyümeyi tercih etmek zorunda. Bunun için de, ekonominin rekabet gücünün artırılması, iş ortamının iyileştirilmesi, güvenin yeniden tesis edilmesi şart. Döviz giderlerinin mutlaka azaltılması gerekiyor. Bunun için de, ithal malların, Türkiye’de üretimine yönelik adımlar atılmalı. Mesela, dövize endeksli, garantili inşaat işleri durdurulmalı, yapılmış sözleşmeler gözden geçirilmeli.“Ticari sır” denilerek, sözleşmeler milletten saklandığı için, sağlıklı bilgi alamıyoruz. Ancak öğrenebildiğimiz kadarıyla, “Hazine Garantili Kamu Özel İşbirliği” projeleri için, sadece Karayolları Genel Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı bütçelerine, 30 milyar lira ödenek koyan iktidar, beş milyon kişinin istihdam edildiği, tarım sektörü destekleri için, 22 milyar lira ödenek lütfetmiş. Üstelik, tarıma ayrılan destek miktarında artış da yapılmamış. Ne de olsa, Türkiye’de maliyetler hiç artmıyor, enflasyon da sıfıra yakın. Eski Damat Bakan’ın ruh ikizi Tarım Bakanı da, bunlara bakmıyor zaten…Şaka gibiler gerçekten. Ülkenin tarımının emanet edildiği zihniyete bakın…Özellikle üretim açığı olan, ve bu yüzden ithal etmek zorunda kaldığımız, tarım ürünlerine prim desteği vermezsek, ithalatı nasıl önleyeceksiniz? “Varsa yoksa benim 5 müteahhidim.” dedikçe, elbette önleyemezsiniz.” “Bakın size çok sıcak bir örnek vereyim” diyen Akşener, “Daha birkaç gün önce, yılan hikayesine dönen bir ihale tekrar edildi. Dokuz yıl önce, 357 milyon avroya ihale edilen, Çukurova Havalimanı’nda,altyapı işlerinin yüzde 85’i tamamlanmıştı.Ancak, ihaleyi alan şirket iflas edince, inşaat durdu. Ve bu yılın başında, ihale yenilendi. O meşhur 5 müteahhitten 3’ünün girdiği ihaleyi, bir başka firma kazandı. Ama bir süre sonra, Ulaştırma Bakanı görevden alındı ve ihale iptal edildi. Konu mahkemelik oldu. Bu gelişmelerin ardından, geçtiğimiz Cuma günü, yenilenen ihale, bu kez bambaşka bir firmaya gitti. Bu sefer, o beş müteahhit ihaleye girmedi. Altyapısının yüzde 85’i tamamlanmış olan havalimanı inşaatı, 9 yıl sonra bu defa, 300 milyon avroya ihale edildi.Peki, Çukurova Havalimanı için verilen yolcu garantisi kaç biliyor musunuz? 12 milyon. Yani uçsa da uçmasa da, ihaleyi alan şirkete,yıllık 12 milyon yolcunun hizmet bedeli ödenecek. Kim ödeyecek? Elbette milletimiz ödeyecek. Bu arada, bu havalimanının yanı başında, Adana Şakirpaşa Havalimanı var. Onun yıllık yolcu kapasitesi ne kadar biliyor musunuz? 5 milyon. Şimdi soralım; yanı başındaki, hem de yoğun bir havalimanı bile, yılda 5 milyon yolcuya hizmet verirken, ikinci bir havalimanına, yılda 12 milyon yolcu garantisini, hangi akla hizmet verebiliyorsunuz?” ifadelerini kullandı. Akşener sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir türlü ‘önce millet’ diyemiyorlar” diye konuşan Akşener, “Hayatı ihalelerden, ekonomiyi de inşaatlardan ibaret sanıyorlar. Milleti düşünmeyip, sefa sürmek dışında önceliği olmayanlar, doğal olarak itibardan tasarruf etmiyorlar. Acı reçete sundukları milletin, gözünün içine baka baka, günlerini gün ediyorlar. Ne siyasetlerinde, ne dillerinde insan yok, insan! Ne diyeyim, Allah ıslah etsin! Bu gerçekleri, aslında onlar da gayet iyi görüyorlar. Ama, bizim görmemizi istemiyorlar. Biz görmeyelim diye de, gündemi sürekli abuk sabuk konularla meşgul ediyorlar. Çünkü iktidarlarının 19’uncu yılında, en çok gerçeklerden korkuyorlar. Ve gerçeklerden korkan her canlının yaptığını yapıp, kendilerini yalanlarla oyalamaya çalışıyorlar. Bize de, her geçen gün daha çok yalan söylüyorlar. Gerçeğin sesini, iftiralarla, uydurma hikayelerle bastırmaya çalışıyorlar. Güneşin balçıkla sıvanmayacağını hala anlayamadılar. Sayın Erdoğan; hatırlar mısın, bir zamanlar derdin ki; ‘Biz manşetlerle vuruşarak geldik.’ Hey gidi hey! Nereden nereye… Zaman geçti, geldiğimiz noktaya bak…Senin devri iktidarında, bu sefer İYİ Parti, yalanlarla doldurduğunuz ekranlarla, yalanlarla doldurduğunuz gazete manşetleriyle vuruşa vuruşa geliyor. Geçmişte uğradığınız haksızlıkların, kat kat fazlasını, iyi ve cesur insanlara reva görüyorsunuz. Atılan iftiralara, söylenen yalanlara, bile bile, göz göre göre, çanak tutuyorsunuz. Ama unutma, tarih tekerrürden ibarettir Sayın Erdoğan… Bu aziz millet, geçmişte başka vesayetlere yaptığı gibi, bu kez de sandıkta, tokadı sana vuracak. Çünkü hiçbir vesayet, bu aziz milletten üstün değildir. Ve bu büyük millet, bunu unutan vesayet meraklılarına haddini bildirmeyi, çok ama çok iyi bilir.”