İbrahim Can – Haber7
2 yıl önce dönemin Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a elden teslim edilen 15 Temmuz Darbe Kalkışması raporunun birinci bölümünde FETÖ terör örgütünün genel tarihçesi ve hangi yıllarda ne kadar güçlendiğine dikkat çekildi.
Dönemin Meclis Başkanı Kahraman’a sunulan raporda, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in devletin içine sızmak için 40 yıllık süreçte nasıl adım adım çalıştığı anlatıldı. Teröristbaşı Gülen’in, “Biz bu milletin sivil olsun devlet daireleri olsun her alanına sızacağız ve en az yüzde altmışını ele geçireceğiz” sözlerinin hatırlatıldığı raporda, örgütün “beyin yıkama” ve “takıyye” yöntemi anlatıldı.
İşte rapordaki o çarpıcı detay:
40 YIL ÖNCE NİYETİNİ AÇIĞA ÇIKARDI
Kendine özgü bir dil ve üslupla altmışlı yıllardan itibaren yaptığı heyecanlı vaazlarıyla ilk müntesiplerini oluşturan Fetullah Gülen, ardından Risale-i Nur zeminini kullanarak eğitim alanında yoğun bir çaba içine girmiş, okullar, dershaneler ve etüt merkezleri ile etkinliğini artırmıştı. Ancak zamanla bu eğitim faaliyetlerinin arkasında “Bağlıları aracılığıyla devletin en kritik kurumlarını ele geçirmek” gibi gizli bir gündem olduğu anlaşılmıştır. Bunun için seçilen ve kendilerine “altın nesil” adı verilen genç dimağlar, “abi” ve “abla” denilen elemanlar aracılığıyla oldukça sığ ama bir o kadar duygusal telkinlerle beyinleri yıkanarak tek tipleştirilmiştir. Böylece bağlılarını birer adanmış militan gibi yetiştirerek kurumların içine yerleştirmiş, uzun yıllar kendilerini gizlemelerinin yollarını onlara öğretmiş ve vakti geldiğinde emri ile harekete geçmeleri için onları programlamıştır. Nitekim yapı içerisinde uzun yıllar kalmış olanlardan Ahmet Keleş’in şifahi olarak naklettiğine göre ta 1978’de Ankara’da özel bir mecliste Gülen’in sarf ettiği şu sözü onun gerçek hedefini, gizemini ve yöntemini açıkça gözler önüne sermektedir:
“Biz bu milletin sivil olsun devlet daireleri olsun her alanına sızacağız ve en az yüzde altmışını ele geçireceğiz. Ayrıca bu memlekette var olan tüm sivil toplum örgütlerinin, siyasi partiler ve etnik kökenli oluşumların içinde de yer alacağız. Bir gün öyle bir noktaya geleceğiz ki; ben “Tamamdır” dediğimde ne devlet ne de millet kımıldayacak hal bulacaktır!”
Bu gizli hedefini gerçekleştirebilmek için Gülen, zaman ve zemine göre pragmatist bir tavır takınabilmiş ve her ortama uygun bir söylem geliştirebilmiştir. Onun kırk yıllık söylem ve eylemlerine bakıldığında Sünnî, Alevî, sûfî, hurûfî, radikal, demokrat, laik, liberal, hümanist, diyologcu, çağdaş, modernist, milliyetçi, materyalist diye nitelendirilebilecek kadar birçok maskeyi ustalıkla kullanabildiği görülür. Psikologların kişilik bozukluğu ve cani ruhlu biri olduğunda birleştikleri bu marazî ve narsist kişilik, zaman içerisinde bu gizli hedef uğrunda İslam ahlakıyla asla bağdaşmayan her türlü nifak ve fesat odaklı işleri yaptıracak hale gelmiştir. Başlangıçta dini bir cemaat hüviyetindeyken, süreç içerisinde gizli projeleri olan bir örgüte dönüşerek yabancılaşmıştır.
Nitekim bu “ötekileşme” ve “örgütleşme” tavrını gören en önde gelen bazı isimler yapıdan ayrılmışlar ve cemaatin iç yüzünü deşifre etmişlerdir.
Gerçeği görerek örgütten ayrılanların beyanlarına göre söz konusu yapı, uluslararası çıkar ağlarıyla birbirine bağlanan fertlerin piramit tipi hiyerarşi, hücre tipi gizli yapılanma ve yabancı istihbarat örgütleriyle yakın temas içinde meydana getirdiği kirli bir örgüt haline gelmiştir.
Hedef, İslam’a hizmet değil Türkiye başta olmak üzere çeşitli ülkelerde karanlık güçler adına dünyevi bir hâkimiyet elde etmektir.
Nitekim onun uzun yıllar önce söylediği “Biz, yeryüzünü bütünüyle fethetsek bile, ona takılıp kalmadan gökyüzünü fethetmek için yollar aramalıyız” sözü, ne kadar hayalperest olduğunu göstermektedir. Doğup büyüdüğü kendi ülkesini kana bulamayı dahi göze alarak yaptıkları darbe teşebbüsü ve geçmişte işledikleri sözde faili meçhul cinayetler ile toplumun değişik kesimlerine yönelttikleri şantajlar bunun en açık kanıtıdır. Örgütün dilinde ve faaliyetlerinde din, sadece o sinsi planlarını uygulamak için bir araçtır. Örgütün lideri, başlangıçta dinî eğitim çerçevesini vaat ederek geniş halk kitlelerini kandırmış, sonunda ise ülkemizi fesat yerine çevirmeye çalışan eylemlerin ve sivil halkın üzerine ateş açarak toplu katliamlar gibi cürümlerin emrini vermiştir.
İçeride ve dışarıda ülkemize yönelik küresel terör örgütlerine karşı mücadelenin verildiği kritik bir zaman diliminde giriştikleri darbe ile devlet kurumlarını yıkmaya ve ülkemizi yabancıların işgaline hazır hale getirmeye çalışmıştır.
Kendisini, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak takdim eden Gülen cemaati, önce dini bir kült, ardından terör uygulayan bir örgüt haline dönüşmüştür. Nitekim bazı araştırmacılar örgüt yapılanmasını, “mesiyanik özellikli, karizmatik ve otoriter kimlikli bir dini liderliğe dayanan, sıkı bir hiyerarşik yapılanması bulunan, açık teşkilat biçimlerini kullanmakla birlikte gizli, kendine mahsus ve komplike bir iç örgütlenmeye sahip bir yapılanma” olarak tarif etmektedir. Bu hastalıklı yapı, dini bir cemaat değil, İslam’ı protestanlaştırarak dönüştürmeyi amaçlayan, her türlü fırsatı kendi amaçları doğrultusunda kullanan küresel sistemin sinsi bir projesidir.